Toprağa Dönen Bir Girişim Öyküsü: Bir Sebzeyle Neler Değişir?

Toprağı ekip biçmek ve bunu geçim kaynağına dönüştürmek… Tarımla uğraşan kişiler dışında ancak büyük şehirden, yoğun iş yaşamından bunalıp gidenlerin ‘ütopik’ düşüncesi veya iyi bir ‘emeklilik planı’ olarak görülen bu eylemi başından beri hayal eden bir isimle tanıştırmak istiyoruz sizi: Aslı Aksoy. Üniversite eğitiminin ardından 10 yılı aşkın bir süre tekstil ve gıda sektöründe çalışan bir beyaz yakalı olan Aksoy, kendi deyimiyle ‘toprağa hep özlem duyanlardandı’. Hayalinin hedefe dönüşmesi ise Türkiye’den kilometrelerce uzakta, hatta bambaşka bir kıtada gerçekleşti: New York’ta katıldığı bir fuarda kuşkonmaz ile tanıştı. Anavatanı Anadolu olmasına karşılık o dönemlerde henüz pek bilinmeyen, meşakkatli bir üretim isteyen, mutfak literatüründe nadir bulunan bu sebzeyi Türkiye’de yetiştirmeye karar verdi. 2014 yılında 2,5 dönümlük bir alanla başladı, ilk hasadını üç yıl sonra aldı.  Ama bu arada çalışmaya devam etti, ta ki ilk hasattan üç ay öncesine kadar. Sonra işinden ve şehir hayatından istifa ederek köye yerleşti. İşlediği arazi kısa zamanda 250 dönüme ulaştı. Zincir restoranlara ve hatta yurt dışına ürün sağlamaya başladı, üretim giderek arttı.

Fakat sadece çok bilinmeyen bir sebzeyi yetiştirmekle sınırlı değil onun hikâyesi. “Sürdürülebilir tarım bizi ve dünyayı kurtaracak” fikriyle organik üretim yapıyor. Akıllı tarım uygulamaları sayesinde kimyasal gübre ve zirai ilaç kullanımını en aza indirgiyor; her şey limitli ve kontrol altında. Karbon ayak izini düşük tutuyor, enerji ve su tasarrufu sağlıyor. Dijitalleşmeye yatırım yapıyor. Çevresi için de fark yaratıyor: Kırsal üretim modelini yaygınlaştırıyor, kadın emeğini aktif üretime dahil ediyor ve istihdam yaratıyor.

Bugüne geliyoruz…. Aslı Aksoy, Ekonomist dergisi ve KAGİDER iş birliğiyle düzenlediğimiz ‘2022 Türkiye'nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nda ‘Türkiye’nin Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimcisi’ seçiliyor. “Evine, Ege’ye, toprağa dönen beyaz yaka bir çiftçiyim” diyen Aksoy’un girişim yolculuğunu, iyi tarımın gerekliliğini, bundan sonraki hedeflerini şimdi ondan dinleyelim…

 

Yeni ürünün hayali ve kırsalda değer yaratmanın çekiciliği

Sizinki plazadan tarlaya uzanan bir yolculuk ve “sonradan çiftçiyim” diyorsunuz. Büyük şehirden kaçıp toprağa dönmek genelde romantik bir fikir olarak algılanır ama sizin hayalinizde hep bu varmış. Doğru anı ve çıkış noktasını beklemişsiniz aslında. Bize biraz bu hikâyeyi anlatır mısınız?

Daha önceleri tarımla bağım, yaz aylarında evimizin de içinde olduğu küçük tarlamızda babamla birlikte geçirdiğim altın anlardan ibaret. Öte yandan toprakla bağımın bu denli kuvvetli olmasının da sebebi bu sanıyorum. Bu, kimi zaman derinleşen kimi zaman saklanan, ama hep var olan bir özlem hissiydi. Özlem, zamanla hayallere dönüştü, onlar da hayat hedeflerime. 10 yıl boyunca İzmir ve İstanbul’da kurumsal firmalarda ve ağırlıklı olarak tekstil sektöründe çalıştıktan sonra, hedeflerimle paralel olarak 2013 yılında gıda sektörüne geçtim. Üç yıl boyunca Anadolu’nun ürün zenginliğini, her coğrafyadan fışkıran bereketini deneyimleme şansım oldu. 2016 sonunda kırsalda değer yaratabilecek bir üretim modeli, New York’ta katıldığımız bir fuarda tanıştığım yeni bir ürünün hayali ve yeni dünyamı mükemmel tarif eden Elibelinde marka fikri ile İstanbul’daki hayatımdan istifa ederek memleketime döndüm, çiftçi oldum. Doğru zamanlama her şey demek değilse de kesinlikle en önemli şey!

 

Anavatanı Anadolu olmasına karşılık mutfağımızda yakın zamana kadar pek adı geçmeyen, dahası literatürde yer almayan bir sebzeydi kuşkonmaz. Neden özellikle bu alana yöneldiniz, tereddütleriniz oldu mu?

Kuşkonmazın tek başına ve mükemmel eşlikçi olarak dengeli lezzeti, gastronomi açısından değeriyle sağlık üzerine muazzam faydaları, ona hayran olmak için çok kuvvetli sebeplerdi benim için. Kuşkonmaz, çok kuvvetli bir folik asit deposu. Mineral ve vitaminler açısından zengin, çok lifli bir sebze. Buna karşın kalorisi çok düşük. Güçlü bir idrar söktürücü, kalbi güçlendirme ve kanı temizleme özelliği var, sindirimi kolaylaştırıyor... Faydaları say say bitmiyor. Fakat iki yıl süren hassas tarla tesisi süreci, buna bağlı zaman ve finansman yatırımı nedeniyle ülkemizde üretimi yaygınlaşamamış. Bu yüzden her yıl en az 200 ton ithal kuşkonmaz Peru, Meksika gibi okyanus aşırı ülkelerden Türkiye’ye geliyor. Ayrıca kuşkonmazın en büyük tüketim pazarı olan Avrupa’ya ihracatta potansiyel gelir kaybı yaşıyoruz. Halbuki erkencilik/uzun sezon ve coğrafi yakınlık avantajlarımızın sağladığı düşük karbon izi ve düşük maliyetlerimizle kuşkonmaz, ihracatta önemli fırsatlar sunuyor.

Tüm bu sebepler bir araya geldiğinde, çok tereddüt etmedim ama yine de temkinliydim. Ben memur kızıyım, büyük riskler hiç olmadı hayatımızda. Ancak bilirim ki çok çalışmanın arkası, büyük bir talihsizlik yaşanmadığı sürece, başarıdır. Başarısızlık bile olsa, denemenin kendisi büyük bir başarı! Zaten cesur olmanın, kendi ölçeğine göre büyük riskler almak anlamına geldiğini düşünmüyorum. Ama bence cesaret, bebek adımları bile olsa o ilk adımı atmak demek.

Zamanla üretim kapasiteniz nereden nereye geldi?

İstanbul’da çalışmaya devam ederken 2,5 dönüm alanda pilot üretimle işe başladım. 2015 Aralık ayında, Muğla’nın Yeşilçam Köyü’nde 20 dönümde ticari olarak anlamlı ilk tarlamı kurdum. Kasım 2016’da köye yerleştim. 2017 Mart ayında 7 ton ürünle ilk hasadımızı yaptık. 2018 yılında hasadımızı 10 tona çıkardık ve 20 dönüm daha dikim yaparak toplam arazimizi 40 dönüme taşıdık. 2020 yılında Asparagus Tarım A.Ş’yi kurdum ve Antalya Tigem Boztepe İşletmesi içinde 212 dekar alan kiraladım. Şirkete yüzde 25 ortaklık payıyla yatırım alarak 2020 baharında 140 dönüm; 2021 yılında 70 dönüm alanda dikilişleri tamamladım. 

2021’de üretim 20 ton olarak gerçekleşti. Bu yıl hedefim 80 ton. Yatırımı tamamlanmış tarlaların tam hasada geldiği 2025 yılında yıllık üretim kapasitemiz 250 ton/yıl seviyesine ulaşacak. Bugün ulaştığımız büyüklük 250 dönüm. İlk günden bu yana yedi yıl geçti ve 100 kat büyüdük.

 

‘Geleneksel uygulamalardan farklı bir yaklaşım şart’

İklim değişikliği, kaynakların tükenmesi ve bölgesel çatışmalar gibi faktörler gıdada ne denli büyük krizler yaşayabileceğimizi gösterdi. Gıda tedarikini, tarımı, çiftçiliği sürdürülebilir kılmak artık bir seçenek değil, zorunluluk. Sizin de iyi tarım uygulamaları sertifikanız var. Dahası düşük karbon ayak iziyle, organik ve kalıntısız üretim için çalışıyorsunuz yani kısaca sürdürülebilir tarım yapıyorsunuz. Bu nasıl bir fark yaratıyor? Gelecek hedefleriniz arasında doğa dostu başka yöntemler de var mı?

Sürdürülebilir olmayan bir üretim şeklinin değil orta/uzun vadede, bana kalırsa bir sezondan ötekine dahi devamlılığı tehlikede. Kuyunun suyu çekiliyor, barajdan su gelmiyor. Toprak yorgun, verim düşüyor. Ani hava olayları sonucu sel, don, dolu artık beklenmedik olaylar değiller; sadece zamanlaması öngörülemez. En büyük girdi kalemlerimiz olan gübre, mazot ve elektrikte maliyetler kontrol edilemez seviyede. Öte yandan kendimiz ve sevdiklerimiz için sağlıklı ve güvenli gıdaya düzenli erişim kritik seviyelere ilerliyor.

Durum bu ise tarımda geleneksel uygulamalardan farklı bir yaklaşım şart oluyor. Bu noktada dijitalleşmeyi ve akıllı tarımı çok önemsiyorum.

Doğal kaynakları doğru kullanarak, öte yandan girdi-maliyet yönetimini hedefleyerek tarlamızda uydudan NDVI takibi (drone’larla bitkilerin yaşam göstergelerinin ve sağlık durumlarının analizinin yapılması) ve meteoroloji istasyonu ile akıllı tarım yapıyoruz. Sıcaklık ve toprak nem sensörleri gibi dijital çözümlerden faydalanarak sulama yapıyoruz. Rüzgâr durumu takibi ve hastalık modelleme risk zamanlarına göre fidelerimizi ilaçlıyoruz. Kameralı feromon tuzağından aldığımız verilere göre de zararlılarla mücadele ediyoruz.

Böylelikle gerektiği kadar ve zamanında sulama yaparak su kaynaklarımızı koruyoruz, enerji tüketimimizi azaltıyoruz. Zamanında yaptığımız uygulamalarla ürün kalitemizi artırıyoruz, kayıpları da henüz oluşmadan önlüyoruz. Ayrıca ilaç/gübre maliyetlerimizi kontrol edip vaktinde ve doğru frekansta ilaçlama ve toprak işleme yapıyoruz. Bu da traktör kullanımını dolayısıyla mazot tüketimimizi limitliyor. Dahası toprağımızın ve suyumuzun gereksiz ilaç ya da gübreyle kirlenmesini önlüyor. Bunun dışında geçmiş dönem bitki gelişimi ve iklimsel analizleri kullanarak alternatif hasat programlarını ve hasat öngörülerini planlıyoruz.

Sıcaklık ve toprak nem sensörleri gibi dijital çözümlerden faydalanarak sulama yapıyoruz. Rüzgâr durumu takibi ve hastalık modelleme risk zamanlarına göre fidelerimizi ilaçlıyoruz. Kameralı feromon tuzağından aldığımız verilere göre de zararlılarla mücadele ediyoruz.

‘Tarımsal düzenin, üretimin kalbinde kadın emeği var’

Biraz da iş modelinizden konuşmak isteriz. Kadın emeğini aktif üretime dahil edecek bir model hayal ettiğinizi söylüyorsunuz. Nitekim bunu da gerçekleştirdiniz. Bize biraz bu işleyişten bahseder misiniz? Özellikle yerelde nasıl bir fark yarattı bu?

Toprakla uğraşmak, bir sebzeyi üretebiliyor olmaktan çok daha öte, çok derin bir konu. Tarım, gerçekten gıda üretiminden fazlası. İçinde tutkusu olan bir hayat tarzı ve değerler bütünü. Onu koruyarak, onun içinde ona hizmet ettiğinizde; ayrıca bunu yaparken bir de onun gelişmesine katkı sağladığınızda, o zaman ortaya çıkan değerin fark yarattığına inanıyorum.

Üretmenin, sürdürülebilir güvenli gıdanın ülkemin geleceği için hayati bir mesele olduğunu biliyorum. Zaten bu konuyu merkeze aldığınızda attığınız her adım kazanıyor, herkes kazanıyor. En başta da kırsalda yaşayanlar ve özellikle kadınlar kazanıyor; ki o kadınlar sadece tarımsal üretimin değil, üstlendikleri diğer rolleri ile kırsal hayatın devamlılığında en büyük pay sahibi olanlar.

Kırsaldan kente göçün yarattığı derin ekonomik ve sosyal sorunların çözümü de burada: Sürekliliği sağlanmış ve güven duyulan iş imkânlarının yaratılması. Biz bunu yedi senedir köyümüzde gerçekleştiriyoruz. İşe iki kadınla başlamıştık, şimdi Antalya tarlamızla birlikte ekibimiz 50 kişiye ulaştı. Kuşkonmaz çok yıllık üretim döngüsü ve her aşamasında emek gerektiren yoğun işçilik süreçlerine sahip. Bir tarla ile en az 12 yıl devam edecek bir ekonomi yaratıyorsunuz.

Yeni dikilişlerle devam ediyor, ekibimizi sürekli büyütüyoruz. İki arkadaşım kendi tarlasında da kuşkonmaz üretimine başladı. İstihdam ile kırsaldaki üretime de katkı sağlamak, en büyük kazanımım.

 

Kadın olarak zaman zaman görünür olmak için daha fazla enerji sarf etmek gerektiğini söylüyorsunuz. Hem beyaz yakalı çalışma geçmişinize hem de girişimcilik serüveninize bakarsak, en çok nelerde zorlandınız? Dezavantajlar nasıl avantaja dönüşebilir?

Tarımsal düzenin, üretimin kalbinde kadın emeği var. Ancak görüyoruz ki sektördeki tüm karar vericiler erkekler. Kurumsalda çalışırken de benzer bir durum vardı ama çiftçilikte bu durum çok daha belirgin. Tarla sahibinden çalışacak ekipleri organize eden çavuşlara, izin almanız gereken eş, baba ve abilere; çoğu kez danıştığınız ziraat mühendisine, traktörünü-çapasını kiralayacağınız ekipman sahibine… Hepsi erkek. Başta bir kadın ve girişimci olarak, işin kendisinin ötesinde bir de her aşamada ek olarak ispat ve ikna sürecine tabisiniz. Bu, görünmez bir el gibi, hep üzerinizde. Bu el hız kesmenizi ister gibi, kasıtlı yapmasa bile sonuç bu oluyor. Bence bunu aşmanın yolu şu: Kadınların emeğini görünür kılarak, ortak tek bir amaç etrafında birlikte kenetlenerek adım adım başarmak. Başardıkça ispatlamak, ispatladıkça ikna etmek…

Bugün geldiğimiz noktada, bu kez kadın olarak bu işleri başardığımız için takdir topluyoruz. Bu da dezavantajın avantaja dönüşmesi anlamına geliyor. Yine de eşitlik bir kavrayış olarak içselleşmediği sürece bunu avantaja dönüştürebildiğimiz her an çok kıymetli çünkü o zaman bir kadın girişimi olduğumuz için destek almak mümkün olabiliyor. Bu da daha çok kadınla ölçeklenmenin yolunu açıyor bize, biz de desteğin haklı sebeplerini biriktiriyoruz. Büyüyen dikili arazilerimiz, artan hasat miktarı ve kalitemizle karnemizi zenginleştiriyoruz. En üst segment lokantaların tercihi olacak şekilde ya da örneğin Almanya’da yerel ürünlerin gördüğü itibara ve taleplere karşılık gelecek şekilde kuşkonmaz üretimini geliştiriyoruz.

 

‘İşin sırrı, bir kez yola çıkmakta’

Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması sizin için ne anlama geliyor? Sizi, işinizi nasıl etkiledi?

Yarışmaya ikinci kez katıldım. İlki 2018’deydi. Daha yeni ikinci hasadımızı yapmıştık. İyi bir şeyler yaşanıyor, pırıl pırıl ışıklar yayıyorduk. Finalde sevgili Nebyan Doğal birinci oldu. Kadınlar bir araya gelir, gönül ve iş birliği yaparsa oradan bir değerin doğmaması mümkün değil! Yarışmadan sonra Nebyan’ın enfes etleri ile mükemmel eşlikçi Elibelinde kuşkonmazımızı bir araya getirdik!

Garanti BBVA yetkilileri tarafından 2022 Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’na tekrar başvurmam önerildiğinde önce duraksadım, yeni girişimci arkadaşlarım katılmalı diye düşünüyordum çünkü. Ama sonra düşününce, öneride bulunan yetkililer haklıydı! Bir yola çıkmıştım. 2018 yılından bugüne bakarken neler hayal ettiğimi, nelere inandığımı düşünüp bugünkü tecrübemle yeniden üzerinden geçtim. Ne mutlu bana ki üç yıl önce kendime çizdiğim yolda adım adım yürüdüğümü, o günden bugüne bakarken öngördüğüm gelişmelerin haklılığını, hedef ve daha da önemlisi değerlerimden hiç ödün vermediğimi, bilakis aldığım kararlarla bunları beslediğimi, büyüttüğümü, geliştirirken geliştiğimi hissettim. Bunu anlatmam gerekliydi. Şu an bile anlatıyorum, bu çok büyük gurur! Diğer girişimci kadınların hayallerini de ateşleyebiliyorsak birlikte, bu daha da büyük mutluluk! Hedefim kuşkonmazın bir sektör olarak gelişmesine katkı sağlamak ve bu yolda en büyük destekçimiz Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması oldu. Tarımsal yatırım, tarımsal üretim fikri romantik seviye çiftçilik hayalinden öte, çok ciddi bir mesele. Geleceğimiz ve ülkemiz için hayati bir mesele. Bilinirlik, farkındalık ve motivasyon… Yarışmanın tetiklediği çok kıymetli kavramlar oldu!

 

Peki son olarak bir hayali olan veya halihazırda hedefine doğru ilerleyen kadın girişimcilere seslenseniz, neler söylerdiniz?

Kendime de bir öz eleştiri olarak dahil, tüm samimiyetimle söylüyorum. Aslında o kadar da önemli olmadığını, bazen tamamen yersiz olduğunu zamanla anlayacağımız detaylara ve endişelere bugünden fazlaca anlam yüklemeyelim. Bunun, tam donanımlı yetkinliklerimizin parlamasının önünde engel olmasına izin vermeyelim lütfen. Çünkü bunu bize yapan, çoğu kez kendimiz oluyoruz. Bence işin sırrı, bir kez yola çıkmakta. Bu, hikâyemizin nasıl biteceğinden ya da nasıl süreceğinden bağımsız olarak; ilk, en zor ama en büyük başarımız. Çünkü başardıkça ispatlamak, ispatladıkça ikna etmek… Her gün ama her gün daha kolaylaşıyor ya da her gün, iyisiyle kötüsüyle biz daha çok güçleniyoruz.

Etiketler:
  • Girişimcilik

  • Doğal Yaşam Ve Ekoloji