Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Artan ihtiyaçlar ve hızlanan toplumsal etkileşimle birlikte hayatlarımıza yeni bir kavram girdi: Yaşam Tarzı Enflasyonu.
Enflasyon kelimesinin bilinen anlamı gibi, elbette bu kavram da doğrudan ekonomiyle ilgili. Fakat; bu enflasyon türü, küresel ekonomiden çok bireysel yaşantılarımızı etkiliyor.
Peki nedir bu ‘’Yaşam Tarzı Enflasyonu’’?
21. yüzyıl insanları, birbirleriyle sürekli etkileşim hâlinde olduğu için; sosyal etkileşim, ekonomiden kültüre birçok alanda davranışlarımıza egemen oluyor.
Yaşadığımız zaman diliminde, kazancın hızla el değiştirmesi ve ekonominin geçen yüzyıla göre daha fazla küreselleşmesi, insanları ‘ekonomik’ bir bağ içine sokuyor. Bütçe ve kazanç yönetimi dediğimiz kavramlar, bireysel kararlarımızın çok ötesine geçmeye başlıyor. Bu bağ nedeniyle, hayat tarzımızı ilgilendiren hangi kararın gerçekten ‘bize’ ait olduğundan emin olamıyoruz. Başka bir muhitte, yeni ve daha büyük bir eve taşınmak, hiç ihtiyacımız olmadığı hâlde yeni bir araba almak, komşumuzun çocuğu bir kursa gidiyor diye kendi çocuğumuzu da aynı kursa göndermek isteyebiliyoruz. Sonuçta hem ekonomik hem de kültürel olarak olduğumuzdan daha varlıklı gözükmeye çalışmak, bizi daha varlıksız yapabiliyor.
İngiltere’de yer alan dünyaca ünlü bağımsız mali müşavir kuruluşu Chase de Vere'de mali planlamacı olan Patrick Connolly, yaşam tarzı enflasyonunu şöyle tanımlıyor:
"Çoğu insan yaşam tarzlarını belirlerken gelir seviyesini temel alıyor. Kazandıkları her şeyi harcıyorlar ve sık sık borç alıyorlar. Sonuçta kazandıklarından daha fazla harcama yapmış oluyorlar. Tüm bu süreç onları yaşam tarzı enflasyonuna sürüklüyor."
Yaşam tarzı enflasyonunu aslında ‘Diderot Etkisi’ olarak bilinen harcama güdüsüyle de açıklamak mümkün. Fransız filozofun ortaya attığı terim, kontrol edilemeyen bir harcama alışkanlığını anlatıyor. Örneğin; yeni bir kıyafet aldıysak, o kıyafete uymayan her bir eski eşyamızı artık beğenmiyor ve onların da yenisini almaya başlıyoruz. Katlanarak artan bu harcama biçimlerinin kişiliğimizi yansıttığını düşünüyor ve sonuçta bizi bir türlü tatmin etmeyen sonsuz bir alışveriş döngüsüne kapılıyoruz. Yani Diderot’un da 18.yüzyılda, bir başka yaşam tarzı enflasyonu tanımı yaptığını söyleyebiliriz.
Yaşam tarzı enflasyonunun önüne geçmenin 4 yolu:
Harcamalarımızı daha dengeli bir hâle getirmek ve yaşam tarzı enflasyonunun önüne geçmek için alabileceğimiz birkaç önlem bulunuyor.
Gerçekten ihtiyaç olduğunda harcama yapmak
Günümüzde harcama yapmak, stresle başa çıkmanın yollarından biri olarak görülüyor. Sıkılma hissine kapıldıkça kendini alışverişte bulan birçok insan var. Bu alışkanlık ise çoğunlukla, aşırı harcamadan dolayı ay sonunu getirememekle sonuçlanıyor. Gelir düzeyimizin artması, bizi fazla harcamaya yönlendirse de buna bir “Dur!” demek elimizde.
Ünlü Amerikalı iş insanı Warren Buffett, gereksiz harcamaların önüne geçmek için şu tavsiyeyi veriyor: ‘’Her ay elinize geçen paranın bir miktarını birikim hesabınıza aktarın, kalan parayla harcama yapın.”
Nesneleri değil; deneyimleri kazanmak
Akademisyen Thomas Joiner, ‘Lonely at the Top: The High Cost of Men's Success’ adlı kitabında; toplumda, özellikle erkeklerin başarı ve güç imajını daha iyi yansıtmak için aşırı harcama yaptıklarını aktarıyor. Örneğin; kitapta, birçok insanın sadece güç imajı oluşturmak için pahalı bir araba almayı tercih ettiği anlatılıyor.
İhtiyacımız olmadığı hâlde yeni bir araba almak, örneğin; keyifli bir yaz tatilini yaşamamıza engel oluyorsa; o arabayı almamak, uzun vadede bizim için daha kârlı olabilir. Birikimimizi keyifli bir tatil yaşamak için kullanabiliriz. Harcamalarımızı, deneyim kazanmak ve kendimize değer katmak amacıyla dengelersek, yaşam tarzı enflasyonunun olumsuz etkilerini yaşamayız.
Arada bir kendimizi lüks harcamalarla ödüllendirmek
Bunun için Toronto Üniversitesinin Psikoloji bölümünde yapılan bir araştırmayı örnek verebiliriz. Dr. Janet Polivy’nin bu araştırmasında iki denek grubu yer alıyor: diyette olanlar ve olmayanlar. Her iki gruba da ilk önce milkshake ardından da dondurma veriliyor. Araştırma sonucuna göre hangi denek grubunun daha fazla dondurma yediği ölçülüyor. Sonuç: diyette olanlar!
Diyette olanlar, uzun süre kendilerini şekerden uzak tuttukları ve ‘’Nasıl olsa diyetimi bozdum.’’ diye düşündükleri için, daha fazla dondurma tüketiyorlar. Davranış Psikolojisi üzerine gerçekleştirilen bu araştırma, bize harcamalarımız konusunda da fikir veriyor.
Her zaman en pahalısını ve en iyisini tercih etmek yerine, arada bir kendimizi lüks alışverişlerle ödüllendirebiliriz. Bu sevdiğimiz bir lokanta, uzaklarda bir tatil veya bir kıyafet olabilir. Bu ödüllendirmeleri belirli aralıklarla yaparsak, harcamalarımız önemli ölçüde dengelenir.
Uzun vadeli hedefler belirlemek
Attila Köksal, Dr. İlknur Üner, Alparslan Budak, Murat Ergin ve Hakan Osmanoğlu’nun birlikte kaleme aldıkları ‘Geleceğe Yatırım – Aileler İçin Tasarruf ve Yatırım Tavsiyeleri’ isimli kitapta; Köksal, birikim yapmanın ilk adımının hedefleri belirlemek olduğunu dile getiriyor.
Hayatta belirli bir hedefimizin olması, adımlarımızı daha kararlı atmamızı sağlıyor. Çünkü geleceğe dair planlarımız varsa; mevcut ekonomik durumumuzu riske atacak kararlar almak istemiyoruz. Bunun için kendimize uzun vadeli bir ‘‘yapılacaklar listesi’’ belirleyebilir ve harcamalarımızın bu listeye hizmet edip etmediğini değerlendirebiliriz. Bunu kararlılıkla uygulayabilirsek, geleceğimizi garanti altına alabiliriz.
______
Burada yer alan yazılar, finansal bilgiler, birikim ve tasarruf önerileri, genel yorum ve tavsiyelerden oluşmakta olup yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel sunulmaktadır. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım, birikim ya da tasarruf kararı verilmesi ve hareket edilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.