Giysilerimizin İklim Değişikliği Üzerinde Bir Etkisi Olabilir mi?

Bu içerik bbvaopenmind.com’da yayımlanan “How Our Clothes Contribute to Climate Change” adlı makaleden uyarlanmıştır.

 

İklim değişikliği üzerindeki bireysel etkimizi ve onu nasıl hafifletebileceğimizi düşündüğümüzde, aklımıza ilk gelen enerji ve ulaşım olur. En sevdiğiniz kot pantolonun çevresel maliyetini hiç düşündünüz mü? Peki ya gardırobunuzda giyilmemiş olarak asılı duran giysiler? Moda endüstrisinin iklim değişikliği üzerinde muazzam bir etkisi olduğunu söylesek? Nasıl mı? Gelin birlikte yakından inceleyelim.

 

Toplumun iklim değişikliği konusundaki farkındalığı arttıkça fosil yakıtların iklim krizine etkisinin olduğu da daha çok bilinmeye başladı. Ancak çevremize bakarsak, belki de hâlâ çoğu zaman gözden kaçan bir konu olduğunu görürüz, o da tüketim meselesi. Yiyeceklerimizin iklim dostu olmadığı gerçeğini kabul etsek de tüketim alışkanlıklarımızın etkisi bununla da bitmiyor. Bunun bir örneği de satın aldığımız giysiler ve ayakkabılar. İnanılmaz bir büyüme yaşayan moda endüstrisinin en büyük sera gazı (GHG) yayıcılarından biri olduğunu biliyor muydunuz? Daha sürdürülebilir ürünlere olan talebin artması güzel ama sizce bu yeterli mi?

 

Doğrudan emisyonları (fosil yakıtların konut ve ulaşımda kullanılmasından kaynaklananlar), enerji kullanımımızdan ve tükettiğimiz tüm ürün ve hizmetlerden kaynaklanan dolaylı emisyonlarla birleştirirsek, hanelerin sera gazı emisyonlarına katkısı, küresel toplamın yaklaşık %60’ına tekabül ediyor. Michigan Üniversitesi tarafından, model olarak ABD hanelerini kullanan farklı kategorilerin etkisini inceleyen bir araştırmaya göre; tüm bu yükün büyük çoğunluğu konutun kendisine, özellikle enerji tüketimine, ulaşıma, sağlık, eğitim ve eğlence gibi hizmetlere ve gıdaya düşüyor. Bu verilere göre, ürün tüketimimizin etkisi göz ardı edilebilir seviyede. Özellikle giyim söz konusu olduğunda, emisyonların katkısı o kadar küçüktür ki, ABD haneleri için payı %0’ın üzerine çıkarmaz. Ancakgünümüzde gelişmiş ülkelerde satılan tüketim malları üretiminin büyük bir kısmı dünyanın diğer bölgelerine kaymıştır. Hanelerden kaynaklanan dolaylı sera gazı emisyonlarının yaklaşık %20’si yurt içinde değil, dünyanın başlıca fabrikaları olarak hareket eden ülkelerde, özellikle Çin ve Hindistan’da üretiliyor. Bu toplam ihraç edilen emisyonun en büyük kısmı, yani ABD'deki hanelerin neden olduğu emisyonların %27’si Çin’de üretiliyor. ABD tüketimi tarafından diğer ülkelere ihraç edilen aynı toplam emisyon içinde, %12’si hazır giyim ve ayakkabı endüstrisinden kaynaklanıyor. Aslında giyim ve ayakkabı endüstrisinde ihraç edilen emisyonların payı yurtiçi emisyonlardan daha fazla.

 

Giysilerin çevresel etkisi

Bu nedenle gardırobumuzun iklim değişikliğine etkisi hiçbir şekilde göz ardı edilemez. Tekstil endüstrisi, çeşitli tahminlere göre küresel emisyonların %4 ila %10’undan sorumludur ve bu yüzyılın ortalarında %26’ya ulaşabilir. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (The United Nations Environment Programme - UNEP), bu sektörden kaynaklanan karbon emisyonlarının tüm uluslararası uçuşlar ve deniz taşımacılığının toplamından daha fazla olduğuna dikkat çekiyor. Dünya Ekonomik Forumu’na (WEF) göre, moda endüstrisinin üretim zinciri, gıda ve inşaattan sonra emisyonlar açısından üçüncü en büyük sektör. Ve ilginç bir şekilde, en büyük yük malzemelere düşüyor: Avustralya İklim Konseyi (Australian Climate Council), bir giysinin karbon ayak izinin üçte ikisinin, bugün tüm tekstil malzemelerinin %65’ini oluşturan sentetik elyafların üretiminden geldiğini belirtiyor. Danışmanlık şirketi McKinsey & Company, bu sektörün mevcut gidişatında küresel ısınmayı 1,5 derece ile sınırlamaya yönelik 2015 Paris Anlaşması hedefini kaçıracağını tahmin ediyor. Çünkü bunu başarmak için emisyonlarını bugün 2,1 milyar ton CO2 eşdeğerinden (tCO2e) 2030 yılına kadar 1,1 milyar tona düşürmesi gerekiyor. Yine McKinsey tarafından yapılan bir araştırma, moda sektörünün 2018’de yaklaşık 2,1 milyar metrik ton sera gazı (GHG) emisyonundan sorumlu olduğunu, yani küresel toplamın yaklaşık yüzde 4’ünden sorumlu olduğunu gösteriyor.

 

Ancak iklim değişikliği, modanın tek çevresel etkisi değil. UNEP ve Ellen MacArthur Vakfı’na göre bir kot pantolon üretmek için 3.781 litre su harcanıyor. Bu, yaklaşık 33.4 kilogram CO2e demek. Her yıl beş milyon insanın ihtiyacına eşdeğer 93 milyar metreküp su kullanan bir sektör olan tekstil, buna karşılık tüm elyafların %87’si yakıldığından veya çöp sahalarına gönderildiğinden, gezegendeki tüm atık suyun en az %20’sini ve büyük miktarda atık üretiyor. Ve gezegenimizi kirleten sadece atılan giysiler değil. Sentetik elyaftan yapılan giysilerin basit bir şekilde yıkanması, her yıl yarım milyon ton mikro elyafı (50 milyar plastik şişeye eşdeğer) okyanuslara salıyor ve mikroplastik sorununa katkıda bulunuyor. Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan bir rapora göre, denizlerdeki plastiklerin %30’unun tekstil liflerinin yıkanmasından ve yalnızca lastiklerin aşınmasından kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Sentetik elyaftan yapılan giysilerin basit bir şekilde yıkanması, her yıl yarım milyon ton mikro elyafı (50 milyar plastik şişeye eşdeğer) okyanuslara salıyor ve mikroplastik sorununu tetikliyor.

Pamuk mu polyester mi?

Sentetik elyaflardan sonra gelelim pamuk ve polyester meselesine. Naylon ve polyester gibi malzemelerin petrolden türetilen plastikler olduğu ve dünyanın plastik kirliliğini azaltmada büyük bir zorlukla karşı karşıya olduğu göz önüne alındığında, bunların tüketimini azaltmaya veya onlarsız yaşamaya ihtiyacımızın olduğu bir gerçek. 20. yüzyılın sonuna kadar polyester, geleneksel tekstillerin kralı pamuğa kıyasla küçük bir oyuncuydu. Ancak 21. yüzyılda, bu sentetik elyaf, hızlı modanın büyümesinin nedeni oldu; pamuğun %21’ine kıyasla şimdi toplamın %65’ini oluşturuyor. Sentetik elyaf üretimi için her yıl yaklaşık 342 milyon varil petrol kullanılıyor. 2015 yılında polyester üretimi 706 milyar kg’dan fazla CO2e üretti; bir polyester tişört 5.5 kilo CO2e üretirken, pamuklu bir tişört 2.1 kilo CO2 üretiyor. Bu durumda “sentetik elyafları bırakalım ve pamuğa geri dönelim” gibi bir sonuç ortaya çıkabilir ancak ne yazık ki sorun bu kadar basit değil. Bir zamanlar dünyanın en büyük dördüncü gölü olan eski Sovyetler Birliği’ndeki Aral Gölü’nün yok olması, onu besleyen nehirlerin tarlaları sulamaya yönlendirildiği 1960’larda kurumaya başladı ve bugün dağınık küçük gölleri olan bir çöl haline geldi. Neden mi? Çünkü bir pamuklu gömlek üretmek için yaklaşık 3.000 litre su gerekiyor. Bu büyük etki, arazi işgali ve pamuğun çevre faturasını artıran pestisit ve gübre kullanımıyla daha da artıyor.

Dönüşüm çağrıları

Tabii ki giyim sektörünün çığ gibi büyümesinde biz tüketicilerin katkısı çok büyük. Aşırı tüketim çılgınlığı sebebiyle küresel giyim üretimi 2000’den beri ikiye katlandı; WEF’e göre 2014’te 2000’e göre %60 daha fazla giysi satıldı, ancak bunların sadece yarısı kadarı giyildi. Bloomberg tarafından alıntılanan araştırmalara göre; ABD’de her vatandaş yılda 70 pantolon değerinde kıyafeti çöpe atıyor, her giysi ortalama olarak yalnızca 7-10 kez giyiliyor ve her üç İngiliz’den biri, bir giysiyi yalnızca bir veya iki kez giydikten sonra eskidiğini düşünüyor. Hızlı modaya yönelik bu çılgın talebi karşılamak için markalar da hız kazanıyor: 2000 yılında Avrupa’da markalar yılda ortalama iki koleksiyon sunarlarken; 2011 yılına kadar bu rakam yılda beş koleksiyona kadar arttı. Günümüzde bazı markalar yılda 12 ilâ 16 koleksiyon çıkarıyor, bazılarında bu sayı 24’e kadar ulaşıyor. Avustralya Stil Enstitüsü’ne göre; (The Australian Style Institute) eskiden ilkbahar-yaz ve sonbahar-kış olmak üzere yılda iki sezon çıkıyordu, şimdi ise her hafta bir sezon çıkıyor ve bu da yılda 52 mikro-sezon haline geliyor.

 

Tüm bu verilerle birlikte, bazı uzmanların iklim değişikliği konusunda en az konuşulan ana oyuncu olarak moda endüstrisini göstermesi şaşırtıcı değil. Ancak yeni bir tekstil ekonomisi için dönüşüm çağrıları çok fazla. Burada amaç, giysileri daha dayanıklı hale getirmek için yeni malzemelerin kullanımını keşfetmek. Böylece giysiler yeniden satılabilir veya başka ürünlere dönüştürülebilir ve kirliliğin azaltılmasına yardımcı olabilir. 2018 yılında, önde gelen endüstri oyuncuları, 2050 yılına kadar emisyonları net sıfıra indirmek için endüstriyi karbondan arındırmak amacıyla Moda Endüstrisi İklim Eylemi Sözleşmesini (Fashion Industry Charter for Climate Action) başlatmak üzere Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya geldi ve ertesi yıl Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Moda İttifakı (United Nations Alliance for Sustainable Fashion) doğdu. Son yıllarda, büyük markalar ve küçük startuplar, tekstil malzemelerinin %1’inden daha azı geri dönüştürüldüğü için daha sürdürülebilir üretimden geri dönüşüme kadar farklı girişimler benimsedi. Bununla birlikte, Dünya Bankası, endüstri girişimlerinin ötesinde, “Tüketiciler bir değişiklik yapmadan çabalar boşuna” diyor. Nature Climate Change dergisindeki bir başyazı, bu kirletici endüstriyi yeşillendirme çabalarının işletmelerin ve tüketicilerin harekete geçmesini gerektirdiğini, ayrıca daha uzun ürün ömrüne ve kullanım alanına sahip daha kaliteli giysilerle yavaş modaya geri dönme yönünde bir baskı olduğunu söylüyor. Dergiye göre, hızlı moda son yıllarda tüketiciliğin en çok büyüdüğü sektörlerden biri. Günümüzde sorumlu tüketim ve daha sürdürülebilir ürünler seçme girişimleri hükümetler, endüstriler ve kuruluşlar tarafından destekleniyor. Önde gelen bazı markalar daha çevre dostu süreçler geliştirmek için çalışıyor. Teknoloji ve araştırma, endüstriyi daha sürdürülebilir hale getirmede kilit rol oynuyor. Örneğin spor ayakkabılar ve kıyafetler, okyanusa atılan plastiklerden çıkarılan malzemelerden yapılıyor. Balık derileri ve doğal boyalar kimyasalların, meyve derileri kürklerin yerini alıyor ve atılan tuvallerden sırt çantaları ve cüzdanlar yapılıyor. Bazı şirketlerin iade politikasına göre tüketicilerin kıyafetleri yıprandıktan sonra geri dönüştürülebiliyor. Çevre ve sürdürülebilirlik etiketleri tüketiciler tarafından kolayca benimseniyor. Ancak birçok uzman, özellikle milenyum kuşağı arasında yeşil tüketiciliğin veya yeşil materyalizmin büyümesini analiz ediyor ve “Yeşili tüketmek iklimi kurtarmaz; daha az tüketmemiz gerekiyor” diye uyarıyor.

 

Tüketiciler olarak biz ne yapabiliriz?

Hazır giyim endüstrisini daha sürdürülebilir kılmak ve bu sektörün iklim değişikliği üzerindeki etkisini azaltmak için tasarımcılardan üreticiler ve tüketicilere kadar tüm aktörlerin dahil olması gerekiyor. Biz tüketiciler de ne satın aldığımızın farkında olmalıyız. Nasıl mı? Bu küçük adımları atmak yardımcı olabilir:

  • Satın almadan önce, üreticilerin bir giysiyi üretmek için sürdürülebilir kriterler kullanıp kullanmadığını sorabiliriz,
  • Giysileri yıprandıktan sonra geri dönüştürebilir veya onarabiliriz,
  • İkinci el kıyafet satın alabiliriz. thredUP tarafından yayımlanan rapora göre; ikinci el giyim pazarının 2026’ya kadar %127 büyümesi bekleniyor.
  • Artık kullanmadığımız giysileri bağışlayabiliriz,
  • Yalnızca ihtiyacımız olanı satın alabiliriz. Çünkü satın aldığımız kıyafetlerin %40 kadarı hiç giyilmiyor.
  • Nicelikten çok niteliği düşünebiliriz. Kalitesiz giysiler genellikle yıkama döngüsünden sağ çıkamaz, yani uzun vadede daha kaliteli giysiler satın almakla karşılaştırıldığında paradan tasarruf edebiliriz.
  • Giysilerimizi çamaşır makinesinde tam yükte yıkayabilir ve aşındırıcı olmayan deterjanlar kullanabiliriz.

 

Tüm aktörlerin ortak çabasıyla hazır giyim endüstrisi sürdürülebilir hale getirilirse, gezegenimizi daha yaşanabilir kılabilir, dünyaya ve geleceğe iyi bakabiliriz!

Etiketler:
  • İklim Değişikliği