Virüsler ve İklim Değişikliği: Bu İki Tehdidin İlişkisi Ne?

Bu yazı BBVA.com’da yayımlanan “Viruses and climate change: how the two threats converge” adlı makaleden uyarlanmıştır.

 

Bulaşıcı hastalıkların artış göstermesinin iklim değişikliği ile nasıl bir ilgisi var? Çevre sorunları virüslere karşı daha savunmasız kalmamıza neden olur mu?

Dünyanın dört bir yanında COVID-19 salgınının önüne geçme çalışmalarının sonucunda, küresel ekonominin olumsuz etkilendiğini gördükten sonra, virüsler ve iklim arasındaki ilişki -Örneğin pandeminin küresel çevre kirliliği seviyesinde nasıl bir düşüşe yol açtığı- özelinde pek çok farklı görüş bulunmaktadır. Uzun vadede, küresel ısınmanın COVID-19’un gelecekteki tehditlerini temsil edebilecek yeni virüsleri ortaya çıkaracağı hakkında alternatif bir düşünce ekolü bile var. İşte bu noktada kendimize sormamız gereken soru, iklim değişikliğinin virüslerin şiddetini ve yeniden ortaya çıkmasını nasıl etkilediği.

19. yüzyılın ortalarında, Hastalık Yapıcı Mikrop Teorisi (Germ Theory of Diseaseortaya atılmadan çok önce, insanlar iklim koşullarının salgınlarla ilişkili olduğunu tahmin etmişlerdi. Örneğin, Roma aristokratlarının yaz aylarında sıtmaya yakalanmamak için dağ evlerinde inzivaya çekildikleri biliniyor. Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli’ne (Intergovernmental Panel on Climate Change) göre, zamanla, doğal olarak değişim gösteren sıcaklık seviyelerinin yanı sıra, insanın doğadaki faaliyetleri de sıcaklık seviyesinin sanayi öncesi devirden 1°C yükselmesine neden oldu.

Bir risk faktörü olarak iklim değişikliği

İklim değişikliği, ani sıcaklık değişiklikleri, sel, kasırga ve kuraklık gibi daha sık görülen aşırı hava olayları; bulaşıcı hastalıkların ve virüslerin üremesi için ideal olan bir alan oluşturuyor. Avrupa Klinik Mikrobiyoloji ve Bulaşıcı Hastalıklar Derneği’nin (European Society of Clinical Microbiology and Infectious Diseases) özetlediği gibi, iklim değişikliği ve bulaşıcı hastalıklar arasındaki ilişkiyi anlamak için, ortalama sıcaklıklara, nem seviyesine, bitki örtüsü kalitesine ve bunu izleyen büyük ölçekli hayvan hareketlerinin kaçınılmaz olarak neden olduğunu etkenlere bakmak gerekiyor. Bu bakımdan, özellikle eklembacaklılar virüsleri yaymak konusunda birincil bir görev üstleniyor.

Dünya Sağlık Örgütü, küreselleşme, nüfus ve sosyal değişimler gibi diğer faktörlerle birlikte bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkmasını etkileyebilecek iklim değişikliği risklerine ilişkin birtakım uyarılarda bulunmaya devam ediyor. Örneğin bilim insanları, dünyanın ortalama sıcaklığındaki artış derecesinin, sıtma taşıyan sivrisineklerin faaliyet aralığında da bir artışa sebep olduğunu kanıtlamıştır. Bununla birlikte kirlilik, temiz hava kalitesinin gittikçe daha kötüye gitmesi gibi iklim değişikliği ile ilgili diğer faktörler, bulaşıcı solunum yolu hastalıklarına karşı bizi daha hassas hale getiriyor. Bu durum 2002 yılında Çin’de gerçekleşen SARS virüsü salgını sırasında da gözlemlendi. Salgın sırasında, yüksek hava kirliliği olan bölgelerdeki hastaların, daha temiz havanın olduğu bölgelere kıyasla iki kat daha fazla hayatlarını kaybetme risklerinin olduğu tespit edilmiştir.

2009 yılında, Birleşik Devletler Uluslararası Kalkınma Ajansı, potansiyel pandeminin kaynağı olabilecek zoonotik virüsleri (hayvanlardan insanlara geçen virüsler) tespit etmeyi amaçlayan bir proje olan PREDICT'i başlattı. Bu proje kapsamında, ilk on yılda en az 931 farklı virüs keşfedildi ve zoonotik hastalık tehdidine karşı küresel savunmayı güçlendirmek için 60 ülkeye yardım sağlandı. Fakat ne yazık ki proje, yeni coronavirus SARS-CoV-2'nin ortaya çıkmasından sadece birkaç hafta önce iptal edildi.

Dünya Sağlık Örgütü, bunun gibi mikroskobik tehlikeler için tetikte olmaya devam ediyor. Kurumun açıklamasına göre, iklim koşulları ve bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşmasını ilişkilendiren araştırmada üç yönlü bir yaklaşım görülüyor. Bu araştırma kapsamında, güncel bulaşıcı hastalıkların belirtileri ve iklimdeki farklılıklar üzerine odaklanılırken, uzun vadede ortaya çıkan viral enfeksiyonlar analiz ediliyor; bu hastalıkların iklim değişikliği senaryolarında, gelecekte nasıl bir etki bırakacakları hakkında tahminler yürütülüyor.

 

Virüs yaymada böceklerin, hayvanların ve insanların rolü

2018 yılında Nature dergisinde yayımlanan bir makalede, önceki 10 yıl içinde ortaya çıkan hastalıkların yüzde 30'unun vektörler (sivrisinekler, sinekler, kuşlar, pire, bitler, vb. için kapsayıcı terim) tarafından taşındığı anlatıldı. İklim değişikliğine uyum sağladıklarında bu böcekler, yaşam döngülerini ve etki alanlarını da değiştiriyorlar. Buna örnek olarak Lyme hastalığı verilebilir. Bir tür kene ile bulaşan bir enfeksiyon olan Lyme hastalığı, Yale Üniversitesi'ndeki bilim insanlarına göre Kanada’dan kuzeye doğru önemli oranda genişliyor. Bu kenenin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu habitatta yüzde 213 oranında çoğalacağı düşünülüyor.

Ekosistemlerin yok olması, ormanların yok edilmesi ve doğal yaşam üzerindeki diğer insan faaliyetleri, virüslerin hayvanlardan insanlara geçme riskini artırabiliyor.

Nature dergisinde yayımlanan bir başka araştırmaya göre, doğadaki bozulmuş habitatlar, potansiyel virüs taşıyıcısı alanlar olarak öne çıkıyor. Bu alanlar daha fazla virüs üreterek, insanların bulaşıcı hastalıklara kolayca enfekte olmasına zemin hazırlıyor. 

Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı'ndaki araştırmacılar, 21. yüzyılın başında ortaya çıkan ve insanları etkileyen hastalıkların yaklaşık %75'inin zoonotik olduğunu belirlediler. Aynı şekilde, ABD’deki Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), her dört yeni veya gelişmekte olan hastalıktan üçünün hayvanlardan kaynaklandığını tahmin ediyor ve bu durum, COVID-19’un ortaya çıkış nedenleri açıklanırken de doğrulanıyor.

Etiketler:
  • İklim Değişikliği

  • Doğal Yaşam Ve Ekoloji