Buzullar Erirse Ne Olur?

Bir gün uyansak ve dünyadaki tüm buzulların erimiş olduğunu haber alsak? Hemen o dakikada veya zamanla, bariz veya dolaylı; insanlık neler yaşardı?

Antarktika kıtasının bazı bölümleri bildiğimiz kadarıyla neredeyse 20 milyon yıldır sürekli buzul örtüsüne sahip. Karasal alanımızın yaklaşık yüzde 10’unu buzullar kaplıyor, ki toplam hacmini hâlâ tam olarak belirleyemedik. Bir hesaplamaya göre buzulların tamamen erimesi yaklaşık 5 bin yıl sürebilir. Ancak mevcut karbon emisyonu seviyeleri, doğal kaynakların tahribatı, çevre kirliliği gibi etmenler; kısacası iklim değişikliği nedeniyle kaçınılmaz sona daha hızlı yaklaşıyoruz. Emisyonları kayda değer seviyelerde azaltsak bile, buzullarının en az üçte birini 2100 yılından önce kaybedeceğiz. Peki buzullar erirse ne olur? Gelin önce en bariz etkilerden başlayalım ve ardından hiç tahmin edemeyeceğiniz sonuçlara geçelim, yani önce ‘buzdağının görünen yüzüne’ sonra da ardına bakalım.

 

Haritalar değişiyor

Öncelikle ortalama hava sıcaklığı 14 dereceden 27 dereceye yükselir. Bazı meyve-sebze türleri yok olabilir veya ekim alanları farklı coğrafyalara kayabilir; bu sıcaklığa uyum sağlayamayan ya da besin kaynaklarını kaybeden pek çok canlının nesli tükenebilir. Mesela deniz kaplumbağalarının cinsiyetini sıcaklığın belirlediğini biliyoruz, artan sıcaklıklar giderek daha fazla dişi yavrunun doğmasına yol açıyor.

 

Deniz seviyelerine bakarsak, 60-80 metre bir yükselme kaydedileceği görülüyor. Mesela felaket filmlerinde su altında kaldığını gördüğümüz Özgürlük Heykeli’nin yüksekliği 93 metre, bu da bize nasıl bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor. Bu durumda New York, Şanghay, Londra, Mısır, İstanbul, Venedik gibi şehirlerin yanı sıra Hollanda, Bangladeş, Danimarka, İskandinav ülkeleri ve pek çok ada devleti su altında kalabilir. Akdeniz’in genişleyen suları Karadeniz ve Hazar Denizi’ni yutabilir. Bu, yaşam alanların kaybı, ekilebilir arazilerin yok olması ve dünya nüfusunun çok önemli bir bölümünün yerinden olması anlamına gelir. Endonezya’nın hızla suya batan başkenti Cakarta’yı şimdiden taşıma kararı aldığını anımsayabiliriz.  

Buzulların erimesi iklimi nasıl etkiliyor?

Peki küresel iklim ile buzulların erimesi arasında nasıl bir ilişki var? Uzmanlara göre yıkıcı kasırga ve fırtınalar, dondurucu soğuklar, sıcak hava dalgaları, şiddetli kuraklık ve seller gibi aşırı iklim olaylarının ardındaki bir sebep de bu. Halihazırda deneyimlemeye başladığımız bu olguyu şöyle anlatalım: Buz örtüsünün koruyucu bir işlevi var; bu bölgeler belli miktarda ısı emer, fazlasını da uzaya geri yansıtır, gezegenimiz bu sayede daha serin kalır. Ancak buzulların yüzey alanı azaldıkça emilen güneş enerjisi de artar, böylece kaçınılmaz döngü başlar: Okyanus sıcaklıkları yükselirken artan su sıcaklıkları buzulların büyümesini geciktirir. Bunun da ötesinde, artık daha sıcak olan okyanus sularına karışan çok soğuk buzul eriyik suları okyanus akıntılarını yavaşlatır. Gulf Stream’den örnek verelim, yani meşhur Körfez Akıntısı. Kuzey Avrupa’ya sıcak havanın taşınması, iklimin yaşanabilir olması buna bağlı ve bu akıntı Kuzey Kutbu’ndan gelecek yoğun, tuzlu suyla besleniyor. Ancak tatlı su bu akıntıyı tamamen kesebilir. Bu ılık hava olmazsa sıcaklıklar hızla düşer ve hatta kıta mini bir buzul çağına girebilir. Bir yanda buzul çağı yaşanırken dünyanın eskiden ‘yeşil’ olmaya alışmış başka bir köşesinde çöl iklimine geçilebilir; artan sıcaklıklar gölleri ve nehirleri kurutabilir, yangınlar olağanlaşabilir, atmosferdeki su buharının yoğunlaşması kasırgaları besleyebilir. Yine doğal çevrenin ve biyoçeşitliliğin zarar görmesinden, tarım ve balıkçılık gibi yaşamsal faaliyetlerin kesilmesinden ve nihayetinde milyonlarca kişinin yerini terk etmek zorunda kalmasından bahsediyoruz.

 

23 havuzu dolduracak kadar cıva açığa çıkıyor

Sormaya devam edelim: Buzullar erirse ne olur? Dünyadaki tüm suyun yaklaşık yüzde 2’si buzullarda tutulur. Oran olarak az görünse de bunun çok büyük bir kısmının tatlı sudan oluştuğuna dikkat çekelim. Yani buzulların tamamen erimesi demek dünyanın tatlı su kaynağının yaklaşık yüzde 69’unun doğrudan okyanusa karışması demek. Sadece bizler bu kaynağı kaybetmiş olmuyoruz üstelik, okyanus sistemiyle buradaki tuz ve sıcaklık dengesine göre varlık gösteren canlı yaşamı da olumsuz etkileniyor.

Buzulların tamamen erimesi demek dünyanın tatlı su kaynağının yaklaşık yüzde 69’unun doğrudan okyanusa karışması demek. Sadece bizler bu kaynağı kaybetmiş olmuyoruz üstelik, okyanus sistemiyle buradaki tuz ve sıcaklık dengesine göre varlık gösteren canlı yaşamı da olumsuz etkileniyor.

Ancak tek tehlike bu da değil. Buzullar eridikçe, yıllar boyunca içlerinde sıkışan toksik kimyasallar, kalıcı organik kirleticiler de açığa çıkabilir. Örneğin, Himalaya buzulları. Bilim insanları burada organoklorlu pestisitler (OCP), polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) ve DDT gibi kirleticiler tespit etti. Bu kirleticilerin bir sonraki adresi akarsular, nehirler, yer altı su rezervleri olabilir ve geçtikleri yerleri zehirleyebilirler. Benzer bir durum permafrost (sürekli donmuş halde bulunan toprak) için de geçerli. Mesela Kuzey Kutbu permafrostunda 15 milyon galon cıva depolandığı tahmin ediliyor. Bu neredeyse 23 olimpik yüzme havuzunu doldurmaya yetecek bir miktar. Ayrıca bu topraktaki organik yapılar açığa çıktığında bakteriler tarafından daha hızlı parçalanacağı için atmosfere daha fazla karbondioksit ve metan karışacak. Bu durum mevcut sera gazı emisyonlarını ikiye katlayabilir ve küresel sıcaklıkların bugüne kıyasla 3,5 derece yükselmesine neden olabilir.

 

Buzullar erirse ne olur: Dünyanın hızı bile değişiyor

Buzulların erimesi, ortalama kalınlığı 33 kilometreyi bulan yerkabuğunu bile büküyor. Karaların üzerindeki ağırlıktan kurtulan kabuk yükseliyor. Bunu; Antarktika, Grönland ve Arktik Okyanusu’ndaki adalarda 2003’ten 2018’e kadar kaydedilen buz kaybının uydu verilerini analiz eden bilim insanları söylüyor. Araştırmanın yayınlandığı 2021 yılında Kanada ve ABD’nin büyük bölümünde kaydedilen değişiklik yılda 0,05-0,3 milimetre (mm) idi. Finlandiya, Norveç ve İsveç dahil Avrupa’da ise 0,05-0,2 mm. “Neredeyse saç teli kadar” diye düşünebiliriz, ancak bu eğilim yılda ortalama milimetrenin onda biri kadar ilerliyor. Ve sadece buzulların bulunduğu bölgeyi etkilemiyor, küresel ölçekte ‘bükülüyoruz’.

 

Bu bilginin minimal kaldığını düşünüyorsanız bir verimiz daha var: Eriyen buzul suları okyanuslara akar ve dağılırsa, net bir kütle hareketi yaşanıyor; bu da dünyanın dönüş hızını değiştiriyor. Örneğin Grönland buz tabakası tamamen eriyecek ve okyanusa karışacak olsa, küresel deniz seviyesi yaklaşık yedi metre yükselir, dünya daha yavaş döner. Bir gün, şimdikinden yaklaşık 2 milisaniye daha uzun olur.

 

“Buzullar erirse ne olur” sorusunun bizi getirdiği nokta bir felaket filmini andırsa da bu senaryoyu yaşamamak elimizde. Bilim bu konuda çok net: Eğer küresel emisyonları 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltırsak ve 2050’de tamamen sıfırlamayı başarırsak dünya yüzeyindeki sıcaklık artışını 1,5 derece ile sınırlandırabileceğiz. Kaybettiğimiz buzul alanlarını restore edemesek bile Grönland ve Batı Antarktika’daki buz tabakasının önemli bir kısmının çökmesini önleme şansımız olacak. Kararlı, kolektif adımları zaman kaybetmeden hayata geçirerek şansımızı yaratabiliriz. Biliyoruz ki dünyaya iyi bakarsak, geleceğe de iyi bakabiliriz!

Etiketler:
  • Çevre

  • İklim Değişikliği

  • Doğal Yaşam Ve Ekoloji