Copyright © 2024, T. Garanti Bankası A.Ş
Kurucusu olduğumuz Salt’ın iklim krizi odaklı Bu son şansımız mı? gösterim programının ana destekçisi olmaya devam ediyoruz. 2015’ten beri süregelen ve 10 senedir sürdürülebilir bir gelecek hayata geçirilen Bu son şansımız mı? gösterim programı bu yıl, tam da 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde Salt’ın Beyoğlu binasındaki Açık Sinema’da başladı. İklim değişikliğinin çevresel ve toplumsal boyutlarına dikkat çekmeyi amaçlayan programın 2025 seçkisi odak noktasını su üzerinde temellendiriyor. Seçki, suyun hayati önemine ve su kaynaklarının sonuçlarına vurgu yaparak izleyiciyle buluşuyor.
Salt’tan Fatma Çolakoğlu ile Alâ Taleb tarafından hazırlanan 2025 programı, daha geniş çerçevede değendirilecek olursa; toplulukların çevresel adalet arayışlarından endüstrileşmenin uzun vadeli etkilerine, suyun hem yaşamın kaynağı hem de hayatta kalmaya yönelik bir mücadele alanı oluşuna kadar uzanan bir perspektifi beyaz perde üzerinden anlatmanın peşinde. Program kapsamında sekiz film, gezegenin geleceği ve sürdürülebilir ortak yaşam ile ilişkili meseleler etrafındaki aciliyetleri gündeme getiriyor.
21 Haziran'a kadar yayımlanacak 2025 seçkisi, herkesin katılımına açık ve ücretsiz.
Gelin yayımlanma tarihlerine göre bu filmleri detaylı bir şekilde inceleyelim.
Water and Power (Su ve İktidar)
Bu son şansımız mı? gösterim programının 2025 seçkisi, 5 Haziran saat 19.00’da gösterime giren Water and Power filmiyle başladı. 1990 Sundance Film Festivali’nde Belgesel Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan bu deneysel film, Los Angeles’taki su kaynakları ve kentsel gelişim arasındaki karmaşık ilişkileri ele alıyor. Sanayileşme, insan faaliyetlerinin çevresel etkisi ve suya erişim hakkı ile siyasi güç arasındaki gerilimleri irdeleyen Water and Power, meselesini, geniş çaplı çölleşmeyle karşı karşıya kalan bölge bazlı anlatıyor. Su tüketiminin kent dokusunu ve toplumsal yapıları nasıl şekillendirdiğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Şarap Rengi Deniz
Küresel ısınma nedeniyle Akdeniz’de meydana gelen çarpıcı değişimleri odağına alan Şarap Rengi Deniz, 10 Haziran saat 19:00’da yayımlandı. Film; Homeros’un “Şarap rengi deniz” diye tasvir ettiği Akdeniz’in sürdürülebilir geleceğinin şekillenmesi doğrultusunda kolektif eylemin öneminin ve aciliyetinin altını çiziyor. Yenilenebilir enerji girişimleri ile yeşil ekonomi ilkelerini inceleme üzerine temellendirilmiş bir bakış açısıyla ilerliyor.
Silence of the Tides (Gelgitlerin Sessizliği)
12 Haziran saat 19:00’da yayınlanan Silence of the Tides (Gelgitlerin Sessizliği), insan ile doğa arasındaki döngüsel ilişkileri gelgitler üzerinden irdeliyor. Hollanda ve Almanya’dan Danimarka kıyılarına uzanan ve dünyanın en büyük gelgit alanlarından biri olan Wadden Denizi’ni odağına alan film, gelgitlerin ritmini takip ediyor. Film, felsefesini yaşam ile ölüm, fırtına ve dinginlik gibi karşıt güçler üzerinden ilerletiyor. İnsanların bu dinamik ekosistem ile etkileşimi üzerine kafa yoruyor.
Leviathan
Prömiyerini yaptığı 65. Locarno Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü’nü kazanan Leviathan, Massachusetts kıyılarında çekilen bir belgesel film. Bir balıkçı teknesindeki zorlu çalışma koşullarını kayda alan film, izleyiciyi Kuzey Amerika’daki balıkçılık endüstrisinin sert ve çetrefilli dünyasıyla tanıştırıyor. Belgesel türünün geleneksel anlatı yöntemlerinin dışına çıkan ham, filtrelenmemiş görüntüleriyle sürükleyici bir deneyim sunuyor. Leviathan, 17 Haziran saat 19.00’da gösterime girecek.
The Forgotten Space (Unutulan Alan)
67. Venedik Film Festivali’nin Orizzonti bölümünde Jüri Özel Ödülü’nü kazanan The Forgotten Space (Unutulan Alan), küresel ticaretin genellikle göz ardı edilen insani maliyetine dikkat çekiyor. Fiziksel taşımacılığa derinden bağımlı bir dünyada sorunsuz ticaret yanılsamasına meydan okuyan film, 1950’lerden itibaren liman kentlerini ve küresel lojistiği yeniden yapılandıran konteyner taşımacılığına odaklanıyor. İşçi, mühendis, plancı ve politikacıların yanı sıra küresel taşımacılık sistemi tarafından marjinalize edilenlerin elinden tutan film, 19 Haziran’da saat 19:00’da yayımlanacak.
Living Water (Yaşam Suyu)
Ürdün’de yaşanan su krizini temel mesele olarak edinen Living Water (Yaşam Suyu), mesajını Wadi Rum Çölü’ndeki Bedevi toplulukları odağında veriyor. Seçki kapsamında 21 Haziran saat 14.00’te vizyona girecek film, Ürdün’deki “Mavi altın” arayışıyla bağlantılı ekolojik, toplumsal ve ekonomik gerilimleri aktarıyor. Su kaynaklarını sömüren büyük ölçekli tarım işletmeleri ve kentsel yapılaşmanın, bölgedeki yer altı sularına erişimi nasıl kısıtladığını gözler önüne seriyor. Uzmanlar, işçiler ve bölge sakinlerinin deneyimlerini kayda alıyor.
El botón de nácar (Sedef Düğme)
Yerel toplulukların soykırımından siyasi mahkûmların maruz kaldığı şiddete, Şili’nin karanlık geçmişini su yüzüne çıkaran El botón de nácar (Sedef Düğme), 65. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Senaryo dalında Gümüş Ayı Ödülü’nü kazanmış bir eser. Şili Patagonyası’ndaki su göçerleri ile Pinochet diktatörlüğü sırasında okyanusta kaybolan muhaliflerin hikâyesini iki sedef düğme aracılığıyla birbirine bağlayan film, suyun merkezinde, kişisel tanıklıkları çarpıcı bir sinematografiyle birleştiriyor. Film, 21 Haziran saat 16.00’da gösterimde olacak.
In Our Water (Bizim Suyumuz)
Seçkinin son filmi olan In Our Water (Bizim Suyumuz), 21 Haziran saat 18.00’de izleyici ile buluşacak. Film; 1980’lerde New Jersey’nin South Brunswick kasabasında yaşayan Frank ve Rita Kaler’in çiftinin, hükûmetin kayıtsızlığına karşı verdiği mücadeleyi anlatıyor. Kuyu sularının civardaki bir çöp sahasından çıkan toksik atıklarla kirlendiğini fark eden Kaler Ailesi’nin, kimyasal atık kirliliğinin tehlikelerini ortaya koymak üzere mücadelelerini ABD Kongresi’ne taşımaları hikayesine odaklanıyor. Film, aynı zamanda, ailenin yaşadıklarının ötesinde, daha geniş çaplı çevre ihlallerine ve toplulukları endüstriyel kirlilikten korumadaki sistematik başarısızlıklara da dikkat çekiyor.